Konuk yazar
KADINLAR GÜNÜ
1977 yılında Birleşmiş Milletler 8 Mart dünya kadınlar günü olarak kutlanmasına karar almış ve o tarihten beri kutlanmaktadır.Yılda bir gün kadına değer verilmemeli.Kadınlarımız savaşta,evde,işte,tarlada ve her zaman her yerde cefayı çeken kutsal varlıklar değimli?.çocuklarınızın annesi,eşlerin dert ortakları iyi günde,kötü günde her zaman yanınzda olan kadınlardır,unutmayalım ki erkekleride dünyaya getiren bir kadındır ama günümüz de nedendir bilemiyorum özelliklede bizim ülkemizde kadına halen değer verilmemekte en basiti araba kullanan bir bayan sürücü dahi trafikte farklı hareketlere mağruz kalabiliyor
ama mutlu olduğum bir konu var ki toplumda son zamanlarda kadınlarımız gerek siyaset gerekse diğer iş konularında kendi özgürlüklerini almış eşlerine de çoğu zaman maddi anlamda yardımcı olarak her biri "CUMHURİYET" kadınlarını temsil etmektedir.Kadın çicek gibidir sevgiyle acar sevgisi olmadığı zaman solar küser bu yüzdende yazımın başında bahsettiğim gibi yılda bir günde değil her zaman biz kadınları anmak sevmek sevginizi göstermek biz kadınları mutlu eder.
DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
Mutluluğun resmini
çizelim beraber
Yaklaşık 2 haftadan bu yana sizlerden uzak kalmamı bir yana bırakalım.
Şimdi gelin beraber mutluluğun resmi,ni çizmeye çalışalım. Önümüzde Türkiye genelinde ve ilçemizde de yapılacak olan yerel seçimlerden geriye doğru gitmek istiyorum.
Özellikle ilçemizde yapılacak olan yerel seçimlerde benim bildiğim beş siyasi partinin beş adayından biri Belediye Başkanı olacak.
Peki seçildikten sonra ne olacak ?
İşte asıl üstünde durmamız gerekende bence bu soru. Hani dedik ya mutluluğun resmini çizeceğiz diye… İşte bu sorunun cevabını verecek resmi öyle çizeceğiz.
Uzunköprü'de yerel seçim yapıldıktan sonra İlçede ne değişecek.
Ama iktidar ama muhalefetten veya başka bir siyasi bir partiden seçilen aday ilçede neyi değişteirecek ?
Uzunköprü'de ilk önce değişecek şey ekonomik yapı olmalı. Ekonomik yapının en kolay şekilde düzelmesi için benim nacizane bir teklifim olacak. Ya evdeki işsiz hanımlar evlerini küçük birer atölye haline getirecek. Ya 10 tane ilçede küçük atölye kurulup ilçe ekonomisine katkı sağlamak isteyen insanlar çalışıp ekonomik durumları düzeltecek. Ondan sonra ekonomisi düzelen halka bu kez yerel yönetim tarafından sosyal imkanlar sağlanacak. Karnı doyan adamın elindeki parasını değerlendirmesi için sosyal alanlar açılması gerekli işte ekonomik durumu düzelen halkın birde sosyal yönden doyumu gerçekleştiğinde onlar için mutluluğun resmi bir nevi çizilmiş olacak. Mutluluğun fiziksel olarak resmini çizmek çok mümkün olmasa da bunu yapılacak bu projelerle yerine getirmek mümkün oldu gitti. İlçemizde yerel seçimi her kim kazanırsa kazansın “İlçemiz Kazansın” ilçemiz kazansın ki her şey çok güzel olsun. Bununla birlikte yinede kimliğimi gizli tutarak tüm adaylara başarılar diliyorum. İlerleyen günlerde meydanlara inecek olan adayların projelerini de bu bu köşede irdeleyeceğiz. Onun için şimdilik bir dahaki yazımı beklemeye koyulun…..
Ne bu ya düpedüz
REZALET !
Yine kolumuz alçıda yazılarımıza devam ediyoruz. Önceki gün işten arta kalan zamanımda biraz televizyon seyredeyim de vakit geçireyim dedim.
Neyse kuruldum TV'nin başına zap yapıp duruyorum. Neyse bir TV kanalında karar verdim kaldım. O da ne 70 yaşında adam evlenmek istediğini haykırıyor. Karşısına bir bayan getiriyorlar beğeniyor haydi konuşalım sonra da evlenelim deyip ekrandan çekip gidiyorlar.
Bu ne bizim şey ya deyim izlemeye devam ediyorum. Televizyonla pek aram yoktur. Televizyondan daha çok zamanım bilgisayar başında geçtiği için TV'ye pek vakit ayıramıyorum. Neyse uzatmadan konumuza dönelim. İzdivaç isimli bu program, evlenip boşanmış hiç evlenmemiş kısacası evlenmek isteyen herkesi buluşturuyor ve evlendiriyor. Programın formatının da bu olduğunu seyredince anlıyorum. Özellikle TV karşısında bu programı izlerken çok güldüm neden dileceksiniz? Neden mi?
Çünkü adam taa Amasya'dan kalkıp gelmiş orada isim taktıkları bıdık teyzenizi alacağım diyor. O kadar gülünç diyaloglar yaşanıyor ki deyim yerindeyse kırıldım gülmekten.
Sonra başka kanalları gezeyim dedim o da ne?
Diğer kanalların benim saydığım üçe yakın kanalda hemen hemen aynı programlardan var. Yani millet evleneceğim diye televizyon ekranlarına hücum etmiş.
Bu kadar kolay mı bu evlilik? Tamam ben seni ilk görüşte beğendim. Elektrikte aldım hadi biz evlenelim. Var mı böyle bir şey? Bu ne laçkalıktır ki evlilik gibi ciddi bir iş ve insanların hayatlarına yön veren ve onların yaşamlarında çok ayrı bir yeri olan aile kurumunu oluşturmanın ilk adamı olan bu evlilik sizce de bu kadar kolay mı?
Bu ve buna benzer TV'de o kadar çeşitli programlar var ki hemen hemen her kanal kendine bu formatta programlar hazırlatmış ve yayınlıyor. Hadi televizyonlar yayınlıyor, insanlar neden akın akın buralara gidiyor?
Toplumumuz öyle bir noktaya gelmiş ki bunu anlamak çözmek mümkün değil. Ekonomik kriz mıriz bana göre bahane neden mi?
O programa çıkan adama kaç TL maaş aldığını soruyorlar. Adamlar 1500 -2000 gibi paralardan bahsediyorlar. Ya onlar yalan söylüyor yada ekonomik kriz sadece ilçemizde var.
Bunun nasıl olacağını bilemiyorum ama ilçedeki ekonomik krizi unutturacak tek şey bana göre yerel seçimler olacak.
Yerel seçimlerde herkes kendi oturduğu köyde, mahallede muhtarını seçecek. Ardından da il genel meclis üyesini seçecek. İlçede yaşayanlar şu mavi bina var ya sizlerin sıkça söz ettiği işte onun en başköşesine oturacak adamı seçecekler. Böylelikle muhtarlar, il genel meclis üyeleri ve belediye başkanları seçilecek.
Biz konumuza geri dönelim ve konumuzu artık bağlayalım.
Varmı beni içinizde
tanıyan ?
Hani şair diyor ya;
“Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da
Görünmezim cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim...”
Şu resimde gördüğünüz çocuk tabi ki ben değilim. Beni merak edenler meraklarını sürdürseler iyi olur Çünkü ismimi ve cismimi şimdilik açıklamayı düşünmüyorum.
Şuncacık bir kızan kolunu kırabiliyorsa düşünün bu ne kadar zulumdur. İşte bundan hareketle yola çıkarsanız binimde nasıl biri olduğumu az çok çözersiniz.
İl köşe yazımda pek rengimi belli etmeden ve ortalığı karıştırmadan sizlere bir aşk hikâyesi ile merhaba demek istedim. Ancak kulağıma gelen bazı duyumlara göre de beni merak edenlerin sayısı bir hayli fazlaymış. Belki de ismimi açıklamamakla içimdekileri daha rahat anlatabileceğim. Ancak 29 Mart sabahı herkes kim ve ne olduğumu öğrenecek.
İlçedeki yerel basını takip eden ve günlük ilçede yayımlanan tüm gazeteleri hemen hemen her gün okuyan biri olduğumu ve ilçe gündemine uzak olmayan biri olduğumu belirteyim.
****************************
Bu sıralar telefonuma Filistin için birçok mesaj geldi. Toplumumuzun bu kadar duyarlı olduğunu bilmiyordum çünkü Irak zamanı hiç böyle bir şey görmedim.
Ne yapabilirim diye düşünüyorum... Haberleri yakından takip ediyorum... Bir zamanlar Irak için Irak`a giden gönüllüler nerede İsrail karşısında? Hani amaç sevgi ve barış sağlamaktı dünyada... Peki kim bu İsrail...? Ne alıp veremediği var zayıflarla, masumlarla...? Hani İnsan Hakları vardı... Hani İnsan Hakları Mahkemesi vardı... Ne oldu? Adalet ile asalet arasındaki farkı bilemeyecek kadar akıllılar mı dersiniz?
Kutsal Kitap`ın Türkçe mealinda İsrailoğulları`nın hâl ve hârekatlarından ve aldıkları cezalardan bahsediliyor sanırım... Hani derler ya "Nush ile uslananın hakkı tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir." nice sefer kötek yemişler ama nafile olmamışlar. Hâlâ da bir azgınlık, sapkınlık içerisindeler masumları öldürmekle...
Allah masumların yanında olsun, Hızır (a.s.)
yardımcıları olsun... Bu şiddete bir son vermek için Allah`a bir duada bizler edelim... Hepimiz mutlaka dua ediyoruzdur o ya da bu şekilde, o dine ya da bu dine göre... Dualarımızda MASUMLARI, FİLİSTİNLİLERİ unutmayalım.
"Tanımam etmem" deyip onları yok saymayalım... Çünkü bilinen odur ki hepimiz bir soydanız... Hepimiz kardeşiz...
****************************
Yaklaşan yerel seçimler öncesinde bir hatırlatma. Kaderine terk edilmiş küçük kasaba görüntüsünden kurtulabilmek için nasıl bir parti değil nasıl bir belediye başkanı (Şehrül-Emin,) seçeceğiz?
Başarılı belediye başkanı imajı, artık sokaklarını parke taşı ile kaplanmasıyla, çöplerin toplanmasıyla, altyapı ile doğru orantılı değil.
Bu zaten yapılması gereken en asgari seviye. Yani asgari düzeyde görevini yerine getirmek başarı sayılmaz.
Başarılı olabilmek, bulunduğu yere misyon ve vizyon kazandırmak, ufuk açmak ile olur.
Yerel yönetimlerde ilgili idarenin borçsuz olması demek başarılı olduğu anlamına gelmez.
İş yapan kişi ve kurumun borçlu olması kadar doğal bir şey yoktur. Bir ailenin bile krediyle, taksitle ev, araba, beyaz eşya aldığı günümüzde sadece öz sermayesi ile icraat yapmayı maharet saymak özellikle belediye açısından bence başarısızlıkdır.
Kısıtlı imkanlarını bahane edip radikal ve uzun dönemli icraatlar yapmayı göze alacak cesareti bulamayan yönetim anlayışı demode olmuştur.
Ancak, Borç batağında, çevrilebilir geri ödeme planını yapamayan itibar kaybetmiş yerel idare,belediye başarısızlığın diğer adıdır elbette.
Makam, mevki gelip geçicidir ama insanlığa hizmet edip kalıcı eserler verebilmek belki de gönüllerde kalmasına neden olacaktır.
Bu da ille de bir yerlerde bir koltuk kapmaya gerek yoktur. İnsanlığa hizmet edebilmeyi hepimiz ne iş yapıyorsak o işimizde en iyisi olmayı başararak yapabiliriz.
Bu yüzden sandık başında oy kullanırken ÜMMETCI, MILLIYETCI, ULUSALCI ayrımı yaparak değil adaylardan kimin daha MANTIKLI, ÇAĞDAŞ, YAPILABILIR PROJELER SUNDUĞUNA BAKMAK gerekmektedir.
Kaybolan Cüzdan
(HAYAT)...
Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım. İçinde üç lire ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka bir şey yoktu. Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım. Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda, özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve "Sevgili Mehmet" diye başlıyordu. Ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor. "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor. İmza. Handan! Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım. Görevli kişi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat ısrarım karşısında: "Belki, size yardımcı olabilirim" dedi. "Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.." dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi.. "Bağlıyorum efendim." Telefonda, karşıdaki hanıma "Handan diye birini tanıyıp, tanımadığını" sordum. "Bu evi, 30 yıl evvel, Handan diye kızları olan bir aileden aldık" dedi. "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.." "Handan annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz.." deyip bana huzurevinin adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş.. Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki orada bilirlermiş.. "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 lire ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı.. Bir kadın "Şimdi Handan'nın kendisi bir huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses; "Evet, Handan burada yaşıyor" dedi.. Saat ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Handan'ı görmek için.. Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip.. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve "Genç adam" dedi, "Bu mektup, Mehmet ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki... Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.." Derin bir nefes daha.. "Mehmet harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.." Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.." İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. "Ve hiç evlenmedim.. Mehmet gibi birisini bulamadım ki.." Handan'a teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız "Handan Hanım yardımcı olabildi mi size" dedi.." Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim.. Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı.. "Hey baksana.. Bu Bay Mehmet'in cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.. "Mehmet sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Mehmet yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Mehmet elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle "Evet bu benim cüzdanım" dedi. "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum." "Hiçbir şey borçlu değilsiniz" dedim. "Ama özür dilerim. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum." "Mektubu mu okudun?" "Sadece okumakla kalmadım. Handan'ı da buldum.." "Buldun mu? Nerde? İyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.." "Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça.. "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım." Elime sımsıkı sarıldı.. "O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti." " Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı. Handan sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu.. Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. "Handan" dedi.. "Bu bay'ı tanıyor musun?" Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden.. "Mehmet" dedi, Mehmet, kapıda, kısık sesle.. "Handan.. Ben Mehmet Beni tanıdın mı?.." "Mehmet" diye yutkundu Handan "İnanmıyorum.. Bu sensin. Benim Mehmet'im." Mehmet Handan'a doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar. Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı.. "Gördün mü, bak?" dedim "Yaşamda, yaşanması gereken her şey, er ya da geç, bir gün kesinlikle yaşanacaktır." *** Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim? Harika bir nikah töreni idi. Handan ve Mehmet beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Handan açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Mehmet de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı.. Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi… Aşklarını on sekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.
KAMUOYU !...
Geçtiğimiz haftalarda UTSO'da yapılan basın toplantısında herkes bir şeyler söyledi. Ama en önemli nokta ve dikkati çeken konu “Uzunköprü'de kamuoyu oluşturmak” oldu. Öyle zor ki, kamuoyu oluşturmak... Kamuoyu denince her yetkili isme görev düşüyor ancak ne hikmetse, bu ve bunun gibi görevler her zaman etkili ama yetkisiz isimlere kalıyor. Sonuçta kamuoyu oluşmuyor, birlik ve beraberlik sağlanamıyor. Sonra Uzunköprü yatırım bekliyor.
21 yaşındayım ve kamuoyunun nasıl oluşacağını biliyorum. Zannetmeyin diğerleri (etkisiz yetkililer) bilmiyor. Onlarda biliyor ama işlerine gelmiyor !
Düşünün bir kere. Dünyada, sivil toplum örgütleri bir olup güçlerini birleştirdiklerinde hükümetlere hükmediyor, hatta deviriyorlar. Ancak buradaki sivil toplum örgütlerinde oluşmayan yada oluşturulamayan (!) birlik ve beraberlik yüzünden Uzunköprü'de pek fazla bir yatırım olmuyor. Bizim kuzu halkımız da, meee'liyor, meee'liyor, başındaki çoban “höt” deyince ne derse onu yapıyor. Hani sivil toplum örgütlerindeki tutumsuz oran %60 ise, %40'ta halkın meee'lemesinden geliyor.
* *
Genç Parti'nin 2004 yerel seçimlerindeki Belediye Başkan Adayı ve 2007 Genel Seçimlerindeki Milletvekili Adayı Adnan KARAKAYA'nın, 2008 seçimlerinde de CHP'den aday olacağı söyleniyor. Bu yazıları yazanlar ya Adnan KARAKAYA'nın gazetesini okumuyor yada üç maymunları oynuyor. KARAKAYA yazdı; “...Bakın sizlere son kez yazıyorum. Ben daha önce açıkladığım gibi aday maday değilim...”.
Bu yazıyı okumamışlar, ben okutayım. Ortalık karıştırmak en kolay iş. Dedikodusu bol olan ilçede bir haber sal, yalan yanlış dağılsın piyasaya. Ama ortalığı toplamak zor. Adam meslek edinmiş, haber yapıp ortalığı karıştırıp sonrada il ve yurt dışına kaçmayı. Bu adam İsmail abi (Kasabalı) değilse kim ? Eee siz bulun. Biz kamuoyu oluşturmaya çalışırken, binbir sorun ile uğraşmaya devam ediyoruz. Zor oluşur zaten bu kadar sorunlu insanlar içerisinde. Bilginizi ve yüksek tecrübelerinizi (!) Uzunköprü'nün menfaatleri doğrultusunda harcayan insanların her zaman yanında olurum. Bunu da böyle bilin.
* *
SAN-TER hakkında bir şikayet bilgisi ulaştı elimize. Yolcu ücretlerinin 1,25 ytl olduğunu ancak bazı yolcuların 1 YTL verdiğinde, şoförün ikaz etmediği ve 1 YTL'ye tamam dediği yolcular tarafından görülmüş. Kim olsa sorar o yolcunun ne ayrıcalığı var diye. Yolcuların bu durumu içine sindiremedikleri ve rahatsız olduklarını ilettiler. Bende SAN-TER'in bu konuda kesinlikle tarafsız davrandığına inandığımı ve şoförün bir yanlış anlama ile o parayı kabul ettiğine inandığımı söyledim. Sevgili İsmet ağabeyiminde böyle düşündüğüne inancım tamdır. Yolcuların da şoförlere bu konuda yarımcı olmalarını rica ediyorum. Çünkü rızık'tan asla kesilemez...
* *
Geçtiğimiz günlerde Türk Ocakları Başkanı Sevgili Ahmet ACAROĞLU yanımdaydı. Benden bir konferans istedi. Düşündüm ne ile ilgili olabilir diye. Sonra kendi konumu buldum. Gençlerin sorunları ve istekleri. Verileri toplamam ve konuyu araştırıp Uzunköprü için uyarlamam biraz zaman alacağından bir buçuk ay süre istedim. Hoşgörü ile karşılayıp, kabul etti. Uzunköprü'nün geleceği gençlerin istekleri ve sorunları adlı konferans için veri toplamaya başladım. Gençler ile birebir görüşüp onların isteklerine kulak veriyorum. Bilgi vermek isteyen olursa mail adresimi ve telefonumu yazıyorum.
Samet-yarasir@hotmail.com
0534 974 99 22